Gerçek bir amerikalı olamayınca ne olur?
Bu hikayeyi oku amerikalı olmayınca ne olur? vb bişiy çıkabilir yada sil gitsin..
“Gerçek bir Amerikalı gibi düşünmeye başladığında, Amerikan şakalarını da anlayabileceksin.” Nikola Tesla’ya bundan çok uzun yıllar önce Edison’un doğru akım santralindeki sorunları çözmesi halinde vaad ettiği, 50.000 Doları ödemeyeceğini açıklarken kullandığı kelimeler tam olarak bu şekildedir. Aslına bakılırsa, çok büyük buluşların altına imza atan ve belki de çok daha fazlasını kendisiyle birlikte mezara götüren Tesla’nın yaratıcı fikirleri ve alanındaki emekleri göz ardı edilemeyecek ölçüde büyük. Fakat yine de, Edison’un ifade ediş biçimiyle “Amerikalı” olamayışı onu çok daha büyük bir ticari kazançtan mahrum bıraktı. Edison ve Tesla arasında geçen mücadele, emek açısından bakıldığında Tesla’dan yana görünse de, ticari boyutta ibre genellikle Edison’u gösterdi.
Tesla mı Edison mu?
Tesla ve Edison’dan bile çok daha önceden bu yana, “Amerikalı”ların ticarette üstlenmeye çalıştıkları rol, emek üreticisi olmaktan ziyade pazarlama kabiliyetlerini geliştirerek, üretileni Dünya’ya pazarlamak üzerine oldu. Özellikle Doğu Avrupa ve Asya’dan çıkan onlarca büyük ve yaratıcı proje kısmen başarılı olsa da, Amerikan firmalarının sahip olduğu sihirli pazarlama stratejisi çubuğunun eksikliğinden olsa gerek, arzu ettikleri büyük sükseyi bir türlü yakalayamadılar.
Haliyle gelinen noktada, bir kez daha düşünülmesi gereken şey; ticari hayatta emek kavramının önemi, rolü ve daha önemlisi niteliği. Elbette emek olgusunun gerekliliği sorgulanamaz, fakat görünen o ki, günümüz ticari ekosisteminde harcanan emeğin çokluğundansa, niteliği çok daha büyük bir önem arz ediyor. Ve aslına bakılırsa bu durum her ne kadar Amerikalıların başarısı gibi görünse de, günümüz şartlarında yeni ve eski tüm girişimlerin sahip olduğu küresel pazarlama araçları, söz konusu pazarlama stratejisi kabiliyetlerini Amerika’ya özgü olmaktan çıkarıyor.
Yıllardır konuşulagelen felsefi sermaye-emek yaklaşımlarını bir kenara bırakacak olursak, yapılan tüm ticari faaliyetlerin, “kazanç” yani “sonuç” beklentisi ve dengesi üzerine kurulu olduğu yadsınamayacak bir gerçeklik taşıyor. Haliyle bir fikir veya üründen ortaya çıkan tüm girişimler de sonuç beklentisiyle hareket ediyor ve elbette girişimlerin sürekliliği de kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerin sonuca dönüşmesine bağlı hale geliyor. Tüm bu gereklilikler düşünüldüğünde ise şirketlerin pazarlama açısından kendilerini doğru şekilde konumlandırmaları ve üretmenin yanında üretilen obje veya fikrin marka değeri taşır hale getirilmesi mutlak bir ihtiyaç anlamı taşıyor. Aksi takdirde bugünün dünya ekonomisi açısından Çin’in (isteyerek ya da istemeyerek) ortaya çıkardığı “ucuz işgücü”nden öteye gidilemeyeceği kaçınılmaz bir gerçekliğe dönüşüyor.
Bu stratejide kastedilen elbette, Tesla’ya emeğinin karşılığını vermemek değil, aksine Tesla olup, Edison’a ihtiyaç duymamaktır.