Vakia suresinin saymakla bitmeyen faziletleri
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim her gece Vakıa Suresini okursa, ona asla fakirlik isabet etmez.”
Abdullah ibni Mes’ud (Radıyallahü Anh) vefat edeceği vakit müminlerin emiri olan Hazreti Osman (Radıyallahü Anh) onu ziyarete gelir. Ona “Neden şikayetin var?” deyince, o şöyle der: “Doktor beni hasta etti. Artık bana kim derman olabilir.” O zaman Hazreti Osman (Radıyallahü Anh): “Sana devlet hazinesinden maaş bağlatayım mı? deyince, O: “İstemez” der. O zaman Hazreti Osman (Radıyallahü Anh): “Arkanda kızlar bırakacaksın onlara lazım olur” deyince, Abdullah ibni Mesud (Radıyallahü Anh) yukarıda zikredilen hadisi şerifi rivayet ederek: “Ben kızlarıma her gece Vakıa Suresini okumalarını emrettim, onlarda buna devam ediyorlar. Dolayısıyla onlarda muhtaç olmazlar” der.
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Vakıa Suresi, zenginlik suresidir. Onu okuyunuz ve o sureyi kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz.” Rivayet Edildi ki:
Bu sureyi okumaya devam eden kimse, fakirlikten emin olur, dünya kendiliğinden ayağına gelir.
Her gün sabah ve akşam bu sureyi okuyan kimse hayatı boyunca açlık ve susuzluk acısı nedir bilmeden dünyadan göçer. Hayatı boyunca başka hiçbir tehlike yüzü de görmez.
İkindi namazından sonra 14 defa okunursa, rızık yağmur gibi yağar, Allah’u Teala işlerini kolaylaştırır.Bu bereketli surenin her gece akşam namazından sonra okunması tavsiye edilmiştir.Rızık, fakirlik ve yoksulluktan kurtulup zenginlik nimetine kavuşmak için okuyanlar,akşam namazından sonra okumaya devam etmelidirler.
Osman bin Affan r.a. hazretleri Abdullah ibni Mesud r.a. hazretlerine bir miktar mal vermek istedi. Abdullah ibni Mesut r.a. bunu almayı pek hoş karşılamadı ve kabül etmek istemedi. Osman bin
Affan r.a. hazretleri: sen alda kızlarına nafaka olarak kabul et dedi. bni Mesut r.a: Sen onların fakirlik içinde kalmalarından mı endişe ediyorsun? Halbuki ben onlara Vâkıa’ sûre-i serifesini okumalarını
emrettim! diye cevap verdi ve sunu ilave etti.
Rasulullah s.a.v. efendimizden duydum. Buyurdularki: ”Kim Vâkıa’ sûresini her gün okursa kendisine ebediyen fakirlik dokunmaz”.
Bu sureyi ara vermeksizin 40 gün 40 defa okuyan kişi, asla fakirlik çekmez. Allah’u Teala o kişiye yorulmadan ve günaha girmeden helal rızıklar nasip eder.
Ölmekte olan bir kişiye Vakıa Suresi okunursa, münker ve nekir meleklerinin suallerine kolaylıkla cevap verir. Ariflerden bazıları demişlerdirki: “Ölmüş bir kimsenin üzerine Vakıa Suresi okunursa, meyyitin acı ve ıstırabı hafifler. Ölümle burun buruna gelen ve can vermekte olan ağır bir hastanın üzerine okunursa, imanla göçmesine vesile olur. Azrail (aleyhhisselam) da o kimseye karşı çok nazik davranır.
Abdestli olarak her gün sabah akşam bu sureyi birer defa okuyan kimse hayatı boyunca açlık ve susuzluk acısı nedir bilmez ve hiçbir tehlike yüzü görmez.”
İmam Kurtubi (Rahimehullah) buyuruyor ki: “Tohum ekerken E’üzü-Besmele’den sora Vakıa suresinin 63-64. ayetleri ve zikredilen duayı okumak müstehaptır. Ayrıca ekine isabet edecek zararın uzaklaştırılmasına vesile olur.
İdrar yollarında rahatsızlığı olan kişi, Vakıa Suresinin 5-6. ayetleri ile Hakka Suresinin 14. ayetlerini yazıp zemzem suyunun içinde beklettikten sonra içerse, bi-iznillah hastalığına şifa olur
76 Comments
Ailemi başka bir şehire taşınmayı ikna edemiyorum bu duayı okursam işe yarar mi lütfen cevap verin
Merhabalar, Kurân-ı Kerîm dertlilere deva, hastalara şifa, borçlulara edadır. Dilerseniz bu sureyi veya yasin suresini okuyup niyetinizle duâ edebilirsiniz. Rabbim hakkınızda hayırlı olanı gönlünüze razı eylesin inşallah selametle..
Teşekkür ederim cevabınız için inşallah
40 gün 40 kere ara vermeksizin okunursa denilmiş bayanlar adet dönemine girecek o zaman sorun olmuyormu
Ben okudum çok faydası ölürümde ev sahibi olamam derken 40 gun dolmadan rabbim ev nasip etti bi hoca bana dedi 41 gün boyunca oku adetlenirsen birine senin niyetin için okumasını şöyle yani yerine biri okuyacak bide hamimlerde çok dua edin
Allahımın izniyle sabah öğle ve ikindi namazimin ardından her gün okuyorum ben namaza bir aydır başladım inşallah Rabbim niyetimi kabul eder borcum çok maaşım yetmiyor Rabbim yardimina ihtiyacim var doğrusu bu mudur yoksa başka vakitlerde okumam lazım bana doğru olanı söylermisiniz
Merhaba bende aynı soruyu soruyorum kadınlar adetliyken nasıl okunacak 40 gun bırakmadan demişsiniz
20 gün sıhhatlisiniz okudunuz. 7 gün âdet oldunuz. Arkasından 20 gün daha okuyabilirsiniz. Böylece 40’a tamamlamış olursunuz. Tıpkı bilerek oruç bozan kişi altmış gün keffaret orucu tutarken nasıl adet bitince ara vermeden devam ediyorsa vakia suresi okurken de aynı şekilde okuyabilirsiniz. Rabbim cümlemize bol bol okumayı nasip eylesin.
Merhaba Ayşegül Hanım; niyetiniz çok önemli. Niyet sadece borç ödemek için olmamalı. Borçlarınızı bitirince de bırakmayın. Günlük Kur’ânı Kerim okumak zorundayız. İlla şu vakitte okunacak diye düşünmeyin. Sabah, öğle, akşam Allah rızası için okumaya devam ediniz. Allahın izniyle inşallah rabbim borçlarınızı ödeme kolaylığı versin inşallah.
Ben yatsı namazından sonra okuyorum. Sadece yatsı namazlarını kilabiliyorum. Diğer vakitlerde çalışıyor oluyorum. Kabul olunur mu?
İnşallah Allahın izniyle diğer namazlara da en kısa zamanda başlarsınız. ALLAH rızası için okumaya devam edin. Bi iznillah faziletlerini görürsünüz.
Merhaba işsizim aylardır iş bulamıyorum evlenecem işsizlik ve parasızlıktan dolayı kılımı kıpırdatamıyorum bu sureyi okısam her gece güzel iş sahibi olurmuyum
peygamberimiz bu süreyi okuyun demiş vardır elbette hikmeti … şüphe etmeden okuyun ben çok faydasını gördüm … borç için okuyun, iş için okuyun allah rızası için okuyun rabbim geri çevirmez … okuyun ve mucizenizi bekleyin … allahıma binlerce şükür olsun
ben vakia suresinin faziletini bu yazıyla öğrendim yazandan allah razı olsun
Merhaba elif hanımda demiş aynısını bende diyorum 40 gün 40 gece biz kadınlar için nasıl olucak
20 gün sıhhatlisiniz okudunuz. 7 gün âdet oldunuz. Arkasından 20 gün daha okuyabilirsiniz. Böylece 40’a tamamlamış olursunuz. Tıpkı bilerek oruç bozan kişi altmış gün keffaret orucu tutarken nasıl adet bitince ara vermeden devam ediyorsa vakia suresi okurken de aynı şekilde okuyabilirsiniz. Rabbim cümlemize bol bol okumayı nasip eylesin.
40 gün boyunca günde 1 defa mı okunacak peki
40 günün herbir gününde 40 defâ mı okunack
Her gün 40 defa okunacak.. Allah razı olsun borcu olanların çok faydasını gördüğü söyleniyor.
20 gün sıhhatlisiniz okudunuz. 7 gün âdet oldunuz. Arkasından 20 gün daha okuyabilirsiniz. Böylece 40’a tamamlamış olursunuz. Tıpkı bilerek oruç bozan kişi altmış gün keffaret orucu tutarken nasıl adet bitince ara vermeden devam ediyorsa vakia suresi okurken de aynı şekilde okuyabilirsiniz. Rabbim cümlemize bol bol okumayı nasip eylesin.
40 günün herbir günü içinmi 40 defa okunucak?
Merhaba arapcaya çok hakim değilim youtubedan dinlesem olur mu acaba
Arapça okuyan kişiyle birlikte siz de sesli olarak okuyabilirsiniz.
14 defa okumanin fazileti ile alakali delil var mi islam dini deliller ile anlasilacak bir dindir delilsiz mesnetsiz yapilan ibadet ibadet olmaktan cikip bidate dönebilir bu hususa dikkat etmek gerekir.çünkü Allah rasulu (salllallahu aleyhi ve sellem) kim bir amel yaparsa ve bu bizim yapmadigimiz birşeyse o amel reddolunur.buyurmaktadir. Bu her mesele de boyledir mesela bugün kelimeyi sehadeti söyleyen insanlar su hadise yapışarak cennete girmeyi umuyorlar ” kim la ilahe illlallah derse cennete girer” doğru peki sadece dil ile söylese bu onu islam dairesine sokarmi elbette hayır. Bu kelimenin bazı şartları vardir onlar yerine gelmeden mucerred olarak bu kelimeyi nutketmek kisiye fayda sağlamaz. 1. Sart ilimdir. Kisi bu kelimeyi söylerken sehadet ederim ki diyor yani insan bilmedigi biseye sahitlik edebilir mi elbette hayir. Sizin bi davanız olsa sahit olarak davanızda size sahitlik etmesi icin yoldan gecen sizin durumunuzu bilmeyen birini mi çağırırsınız. Bu yuzden bu kelimeyi söylerken kişinin neyi inkar edip nasil bir ilahi kabul ettigini de bilmesi gerekir bu sart yerine gelmezse zanni iman olmus olur 2.şart ise tağutu inkar etmektir bununda delili bakara 256.bakınız. Peki bugun günümüzde tagutu bilmeden onu inkar nasil olacak ? Bugun insanlar tagutlara kulluk ile beraber Allaha da ibadet ediyorlar. Kisaca tağut Allaha karsi haddini aşan herşeydir. Ve. Reddedilmesi gerekir bu insan cin taş ağaç tahta parlemento ki bugün en baş inkar edilmesi gerekendir.olabilir
Niçin 2 rekat sabah, 4 rekat öğlen, 4 rekat ikindi, 3 rekat akşam, 4 rekat yatsı namazı farzı kılıyoruz. Olaya sayı olarak bakmayın. Sayı olarak bakarsanız her şeyin sayıdan ibaret olduğunu görürsünüz. Hz. Allah’ın izniyle Az ya da çok okumaya devam edelim. Delil konusunda peygamberleri, melekleri görüyor muyuz? ama iman ediyoruz ahiret gününü 5 duyu ile anlıyor muyuz? ama iman ediyoruz, kaderi el ile tutabiliyor muyuz? delil yok ancak Elhamdülillah iman ediyoruz. Tüm bunlar imanın şartları. Tağut konusunda evet bakara sûresi: لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ٢٥٦
Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.” buyuruyor.
Tağut: Allahû Teâla (cc)’nın indirdiği hükümlere karşı ayaklanan (Tuğyan eden) her güce verilen ortak isimdir. Bunun şeytan olması, put olması, ideoloji olması veya bunların dışında herhangi bir şey olması mâhiyetini değiştirmez. İnsanoğlu ya iman edip Allahû Teâla (cc)’nın dini için cihad eder, ya küfredip (Kâfir olup) tağut yolunda savaşır. Sizin bahsettiğiniz Tağutlar Peygamber efendimiz sav den sonra her dönemde olmuş lakin karşısında dimdik duran İmam’ı Azamlar, İmam’ı Maturudiler, İmam’ı Gâzâlîler, İmam’ı Rabbânîler vb. İslâm alimi bulmuştur.
Bu konularda bozuk itikada sahip Ehl-i Sünnete uygun olmayan kaynaklar yerine İtikat ve Amelde hak olan mezhepleri okuyabilirsiniz. Kısaca okuyabilirisiniz:
1. İtikadi Mezhepler: İmanla-inançla ilgili konulardaki görüşler.
2. Ameli Mezhepler: İbadet ve muamelelerle ilgili konulardaki görüşler.
İTİKADİ MEZHEPLER
İman esaslarını kabul etme konusunda bir çok görüş ve mezhep vardır. Bunlar da iki gruba ayrılır:
a) Hak Mezhepler veya Ehl-i Sünnet Mezhepleri.
b) Batıl Mezhepler veya Ehl-i Bid’at Mezhepleri.
Ehl-i Hak veya Elh-i Sünnet, dinî yorumlarda Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ve sahabenin (r.anhüm) yolunu takip edip onları örnek alan, sahabe arasında ayrım yapmadan onları bütün olarak seven ve kabul eden mezheplerin adıdır.
Ehl-i bit’at ise, yorumlarını daha ziyade kendi görüş ve fikirlerine dayandıran, ashaptan bazılarını sevgide aşırıya kaçan, bazılarına karşı da nefret duyan mezheplerin adıdır.
***
HAK MEZHEPLER (Ehl-i Sünnet Mezhepleri)
İtikatta Ehl-i Sünnet Mezhepleri ikidir:
1. Eş’arî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam Eş’arî’dir. Basra’da doğmuş, Bağdat’da vefat etmiştir. İmanla ilgili mevzularda ayet ve hadisleri temel almakla birlikle bunların anlaşılmasında akla da yer veren bir mezhep anlayışıdır. Şâfiîler, Malikiler genelde Eş’ari mezhebindendir. Mezhep, Kuzey Afrika, Endonezya ve Hicaz’da yaygındır.
2. Maturîdi mezhebi
Mezhebin kurucusu, İmam Mâtüridî’dir. Kendisi Türkistan’ın Semerkant şehrinin Mâtürid köyündendir. Mâtüridilik, imanla ilgili mevzularda ayet ve hadisleri temel almakla birlikte dinin anlaşılması konusunda aklı temel kabul etmiş bir mezheptir.
Mâtürîdî akaidinin temelini İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin (rh. 80/699 – 150/767) içtihatları-görüşleri, bilhassa onun Fıkhu’l-ekber isimli eseri teşkil eder.
Mâtürîdîler fıkıhta İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin (rh.) yolunu takip etmiştir. Hanefilerin büyük çoğunluğu Mâtüridî mezhebine bağlıdır.
Mezhep, Türkiye, Balkanlar, Orta Asya, Hindistan, Pakistan’da yaygındır.
Çoğunlukla Türkler fıkıhta Hanefi, itikatta ise Mâtüridi mezhebindendir.
***
İtikatta bu iki hak mezhebe üçüncü olarak “Selefiye”yi ilave edenler olsa da buna gerek yoktur. Çünkü Ehl-i Sünnet’in tuttuğu, takip ettiği yol zaten selefin yoludur. Kaldı ki sonraları “Selefilik”, selefin yolu ve görüşleri olmaktan çok İbn Teymiye ve Muhammed b. Abdülvahhab’ın mugalatalarını-düşüncelerini yansıtır hale gelmiştir.
Selefîler, ilk olarak Hicri 4. yüzyılda ortaya çıkmışlardır. Bunlar, amelde Hanbelî mezhebine mensuplardı. Görüşlerinin, Selefiye inancını canlandıran ve bu inanca ters düşen görüşlere karşı mücadele eden İmam Ahmed İbn Hanbel´e (rh.) ait olduğunu söylüyorlardı. Ancak Hanbeli mezhebinden olan bazı zatlar; onların bu görüşlerinin, Ahmed İbn Hanbel´e (rh.) ait olduğu hususundaki sözlerine katılmamışlardır.
Selefiye inancı Hicrî 7. yüzyılda tekrar ortaya çıkmış ve bu de¬fa bu görüş, İbn Teymiyye tarafından ihya edilmeye çalışılmıştır. İbn Teymiyye, Müslümanları yoğun bir şekilde bu görüşü kabul etmeye davet etmiş ve kendine göre, zamanının gerektirdiği bazı düşünceleri (!) de Selefiye görüşüne ilave etmiştir.
Daha sonra Selefiye inancı Hicrî 12. yüzyılda Muhammed b. Abdülvahhab tarafından Arap yarımadasında yeniden ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde de Vehhabîler, Müslümanları bu Ehl-i Sünnet dışı görüşe davet etmekte ve bu görüşleri şiddetle savunmaktadırlar.
Hanbelî mezhebinde olduklarını iddia eden bu insanlar, bazı çok temel mevzularda Ehl-i Sünnet çizgisinden ayrı görüş ve inançlara sahiptirler. Mesela tevhid inancı yani Allah’ın birliği meselesi, şefaat, tevessül, rabıta, kabir ziyaretleri… gibi hususlarda işi, Sünnîleri tekfire kadar götürmüşlerdir. Bu akım Hicri 4. yüzyılda ortaya çıkmış ve bu görüşü benimseyenler, görüşlerinin, Ahmed İbn Hanbel´e ait olduğunu söylemişlerdir. Ancak Hanbeli mezhebinden olan bazı zatlar bu görüşlerin, Ahmed İbn Hanbel´e ait olduğu hususunda bunlara katılmamışlardır.
Bâtıl Mezhepler (Ehl-i Bit’at Mezhepleri)
Ehl-i bid‘at mezhepleri de ikiye ayrılır:
a) Küfre düşmeyenler,
b) Küfre düşenler.
Küfre düşen bid‘at mezheplerinin temeli, İslam’ın ana esası olan âyet ve hadislerin görüşlerine uymayan, genellikle kişilerin kendi arzu ve hevesleri doğrultusunda uydurdukları iddialardır ki, bunların sayıları çoktur.
***
AMELDE HAK MEZHEPLER
Fıkıhtaki (ibadet ve amele dair olan konularda) ihtilaflar, akaitteki ihtilaflar gibi insanı bid‘at ve dalâlete götürmez. Nitekim fıkhî meselelerde ictihatların farklılığı ümmet için rahmat sayılmıştır. Böylece zaman ve mekânlara göre Müslümanlara genişlik-rahatlık ve kolaylıklar sağlanmıştır.
Amelde hak olan dört mezhep sırasiyle şunlardır:
1. Hanefî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam-ı A‘zam Ebû Hanîfe’dir (rh.). Hicri 80 (M. 699) yılında Kufe’de doğmuş, 150’de (M. 767) Bağdat’ta vefat etmiştir. Aslen varlıklı bir aileden gelen İmâm-ı A‘zam hazretleri, ilim öğrenme ve öğretmenin yanında ticaretle de meşgul olmuştur. Ticari hayatı, günlük meseleleri iyi bilmesine, ihtiyaçları yakından tanıyıp problemleri kolay ve isabetli çözmesine yardımcı olmuştur.
İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.) ictihatlarında daima insanların ihtiyaçlarını, dinin inanç ve ameldeki maksadını, temel kriterleri dikkate alarak hareket etmiştir. Mezhebin en önemli özelliği, ayet ve hadislerin hükmü ile aklın yorumu arasında makul bir dengenin oluşudur. Dört ana şer‘î delilin yanında örf ve âdet gibi fer’î delilleri, kamu yararını daima göz önünde bulundurmuş, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasını düstur (ilke) edinmiştir.
Kaynaklarda, İmâm-ı Azam’ın (rh.) dört bine yakın talebesinin olduğu ifade edilir. Bunlardan kırk tanesi ictihad yapabilecek seviyeye gelmiştir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed (İmameyn) rahımehümallah en meşhur iki talebesidir. Ebû Hanîfe (rh.), Ehl-i Irak fıkhının temsilcisidir. Mezhep ekseriyetle Türkiye, Balkanlar, Türkistan, Hindistan, Pakistan’da yaygındır.
2. Mâlikî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam Malik’tir (rh.). Hicri 93 (M. 711) yılında Medine’de doğmuş, 179 (M. 795) yılında yine Medîne’de vefat etmiştir. Mezhebin en önemli özelliği, İmam Mâlik’in, o günün ilim merkezi durumunda olan Medine halkının uygulamasına büyük ehemmiyet vermesidir. Ona göre, Medinelilerin ameli, mütevatir sünnet (en kuvvetli sünnet) hükmündedir. Mezheb genellikle Mısır ve Kuzey Afrika’da yaygındır. İmam Mâlik, ehl-i hadis veya ehl-i Hicaz fıkhının temsilcisidir.
[b]3. Şâfiî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam Şâfiî’dir. Hicri 150 tarihinde (M. 767) Filistin’in Gazze şehrinde doğmuş, 204’te (M. 819) de Mısır’da vefat etmiştir (rh.). İmam Mâlik’ten Hicaz fıkhını, Ebû Hanîfe’nin talebesi olan İmam Muhammed’den de Irak fıkhını öğrendi. Mezhebinin en önemli özelliği, âdeta Hanefî ile Mâlikî fıkhının terkibi/sentezi (birleşimi) niteliğinde olmasıdır. Şâfiî mezhebi genellikle Mısır, Suriye, Irak, Horasan’da yaygındır. Ayrıca Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde de epeyce mensubu bulunmaktadır.
4. Hanbelî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam Ahmed b. Hanbel’dir (rh.). Hicri 164’te (M. 780) Bağdat’da doğmuş, 204’te (855) de yine Bağdat’ta vefat etmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel ibadet ve muamelat konularında iki ayrı usûl benimsedi. İbadetle ilgili hususlarda ayet ve hadislere çok sıkı sarılmakla birlikte, muamelat(3) konularında (günlük hayatın icapları) bir şeyin haram olduğuna dair ayet ve hadislerde açık bir delil yoksa, onun mubah olduğuna hükmederek daha serbest bir anlayış geliştirdi. Mezheb genellikle Hicaz, Filistin, Mısır gibi ülkelerde yaygındır.
Bu dört hak mezhepten başka daha otuza yakın amelde hak mezhebin olduğu bilinmektedir. Ancak bunların bağlıları kalmadığı için kitaplarda sadece isimleri vardır.
Vakia suresi derdime derman oldu bir kamu kurumunda sozlesmeli personeldim ve sozlesmem yillikti her sene yenileyordu ve o sene yonetim degisti bizi isten cikaracaklardi artik donus yoktu cunku isden cikarilmamiz meclise sunuldu meclise sunulan bir konu nasil sunulduysa oyle cikar oylanir ve kabul edilir yuzde 99 boyledir artik donus yoktu ben ufakran esyalarimi topladim vedalastim insanlarla isimiz bitti dedim tabi bu süreç baslamadan bir iki ay once vakia suresini baslamastim oyle birsey olduki olmayacak birsey oldu meclis üyelerinin hepsi nedensiz bir sekilde cikarilmamiza itiraz etti ve sozlesmemiz yenilendi rabbime cok sukur ben bunu hayatimda yasadim cunku birsey meclise nasil sevk edilirse istenen ne ise o kabul edilir istenen bizim cikarilmamizdi ama tam tersi oldu diger 14 konu nasil meclise geldiyse oyle oylandu kabul edildi sadece bize itiraz edildi rabbim onlarin kalplerine ilham etti bu surenin yuzu suyu hurmetine su an calisiyoruz cok sukur allah rizasi icin omumaya devam edin sadece is icin degil rabbimim rizasi icin devam edin
peygamber efendimizin sözü gün gibi gerçektir ,yinede insan böyle mucizeler duyunca ferahlık gelmiyor değil ,evet hep bu dünylık okumayalım ALLAH CC rızası hepsinin üstünde en büyük zenginlik
Engelli bir çoçuk üzerinde hangi süre okunmalı ki sıfaya kavuşşun
Gün içinde ara vermeden mi 40 defa okunur. Yoksa gün içerisinde ara ara okuyarak 40’a tamamlanır. Çünkü ara vermeden 40 defa okusam toplam 7 saatimi alıyor.
Merhaba 40 gün her gün 1 kez okunur. İyi günler.
İyi günler merak ettiğim süre 2 sayfadan oluşuyor hergün bütün süreyim okuyacak yoksa belli sayıdaki ayetlerimizi okuyacak bilgilendirirseniz sevinirim bide borçlu olanlar için ikindi namazından sonra 14 defa diyor sabah akşam okursak olmazmı
Merhaba Hamdullah Bey; Evet her gün Vakia suresinin tamamını. Diğer sorunuzla ilgili hadislerde veya dini kaynaklarda var mı?
Selamünaleyküm ezbere bilmeyen bayanlar için 40 gün okumak imkansız nasıl yapalım hocam aralıksız diyor ozaman kabul olmaz mı ne yapmamizi onerirsiniz ezberle demeyin bildiğim duaları bile unutacak kadar hafızam gitti maalesef ne onerirsiniz?
Merhaba Hocam; 20 gün sıhhatlisiniz okudunuz. 7 gün hasta oldunuz. Arkasından 20 gün daha okuyabilirsiniz. Böylece 40’a tamamlamış olursunuz. Tıpkı bilerek oruç bozan kişi altmış gün keffaret orucu tutarken nasıl hastalık bitince ara vermeden devam ediyorsa vakia suresi okurken de aynı şekilde okuyabilirsiniz. Rabbim cümlemize bol bol okumayı nasip eylesin. Hayırlı Vakitler.
Ben ikindi ezanından sonra okudum vakıayı 14 kere Allahım kabul etsin inşallah ama namaz kıldıktan sonra okunması mı gerekiyor
Selmun aleyküm sinir hastalarina hangi duayı onerirsiniz. Ablam hastalanmadan once kuranini okur namazini kilardi simdi hastalandı sinir ilaçları kullaniyor ağır ilaçlar. Ne yaptığını soyledigi farkedemiyor ne dualarini okumalıyiz
Aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Berekatühü. Geçmiş olsun derim. Allah’tan başka şifâ verebilecek yok.‘Şâfî’ sıfatının yegâne sahibi O. İnanarak, tevekkül ederek, ihlâsla okursanız, inşallah Rabbim (c.c.) de şifâsını verir. Efendimizin (a.s.m.) kendisinin de yaptığı, Hz. Âişe’den (r.a.) rivayet edilen şu tavsiyeye uymak da en doğru davranış olur; “Hz. Peygamber (sallahu aleyhi vesellem), yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn’i ( Felak ve Nas sureleri) ve Kul Hüvallahu Ehad’i okur, ellerini, yüzüne ve vücuduna sürer, bunu da üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman, aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.” (Buhari, Fedail-ul Kur’an, 14, Tıbb, 39)
‘Nazar’dan/’isâbet-i ayn’dan, halk deyimiyle ‘göz değmesi’nden korunmak için âlimlerimizin, Allah dostlarının, bâhusus Süleyman Hilmi Tunahan k.s hazretlerinin tavsiyesi, “Nûn ve’l-kalem” suresinin son iki âyetini hastaya 7 (yedi) defa okumaktır. Duâ ile birlikte manevî yönü de olan iyi bir ruh ve sinir hastalıkları hekimine gidip rahatsızlığın teşhisi ve tedavisiyle ilgili elinizden geleni yapabilirsiniz. Rabbim acil şifalar versin…
Selamın aleyküm 40,gün ,40,defadan kasıt nedir bir gün x kırkmıyoksa kırk güne her gün bir adet mi okunmalıdır, ,?
selamün aleyküm ve Rahmetullah hocam çok borcum var aldığım maaş yetmiyor vakıa suresini türkçe yazılışını okuyorum kabul olurmu kur’an okumayı bılmıyorum namazlarımı kılıyorum hocam ne yapmam gerekiyor
Yatırımlik 20 aydır tamamını kredi çekerek aldığım evi 20 ay geçmesine karşılık bir türlü satamiyordum boç altında ezilip kalmıştım son zamanlardada intahar etmeyi düşünmeye başlamıştım sonra bu duayı bu yorumlardan okuduğum kişinin yorumundan etkilenerek yaklaşık olarak 1 ayı geçkin süre her akşam okudum arada eşime ve oğlumda okuttum ALLAH ima çok şükür evi sattım borcundan kurtuldum hala okumaya devam ediyorum sizlerde okuyun bu mucizeye şahit olursunuz
Selamun Aleyküm hocam.ben Kuranı Kerimi okumasını bilmiyorum.Vakıa suresini telefondan açıp dinlesek olur mu(maddi manevi sıkıntılarımızın geçmesi için).
kızım için vakia suresini okuduğumda derslerinde başarılı olurmu
Selamun aleyküm, vakia suresini hem borçlarımız için hemde ailem, çocuklarımın ahlakı ve başarıları için yani bir çok farklı konu için okusam günlük birtanemi okumalıyım yoksa her konu için farklımı niyetlenip okumalıyım
Hocam baska bir insan icin niyet edip okuyabilirmiyiz
Ben iki üç aydır okuyorum rahatsizlandigimda ise kaynanam yerime okuyo.. benim ikiz bebeklerim var ne zaman müsait olursam o zaman okuyorum yasin ve vakıa süresini…yine dualarim kabul olur mu bazen ikindi de okuyorum bazen yatmadan okuyorum …soruma cevap verirseniz çok sevinirim..
ben yeni mezundum iş arıyor bulamıyordum , 41 kere yatsı namazlarımdan sonra okudum , daha sonrada 41 kere daha annemle yardımlaşarak okuduk. ikinci okuduğum bitmeden iş buldum . Canı gönülden inanarak okunulursa rabbim hidayetini gösteriyor inşallah .
Yaşadığınız olaylar gerçekten mucize gibi.Yolunuz açık olsun
Mrb benim esim kanser hastası ve tedaviyi birakmis evde ve hastaneye yatmasi gerekiyo ama yatmiyo bu duayi okusam faydasi olur mu allh rizasi icin bna yardimci olun
atanmak iş bulmak için dua istiyorum lütfen yardımcı olur musunuz
Ve isa maradtū ge hūve yeşfini.cok etkilidir.şuara sūresi 80.ayet allah şifa versin
ALLAHIN selamı üzerinizde olsun hocam ben çok zorluklar içerisinde büyüdüm ama hiç Allahtan umudumu kaybetmedim çok ama çok zor durumdayım ne yapsam elimde kalıyor herşeyimi kaybediyorum maddi manevi her şeyimi du anızı bekliyorum hocam
Çiğdem yiğit hadid süresi okuyun eşinizin yaşı kadar
40 gün 40 vakıa okurken gün içinde toplam 40 mı bir oturuşta ra vermeden 40 mı okunacak kısmı anlaşılamadı..
Ben her gece bir defa okumaya çalışıyorum kabulü allahın takdiri
gerçekten mucize bir sure, hamdolsun okumayı nasip edene?? İnanarak rızkı Allahtan bekleyen herkesin güzel bir sonuca varacagından eminim… okumaya başladıgımdan beri işlerimde maddiyatımda hamdolsun düzeldi iyiye gidiyor tavsiye ederim okuduktan sonra duasını yapın mutlaka? “Innallahu huver rezzaku zul kuvvetil metin. Ve la havle vela kuvvete illah billah aliyyül azim” gün içinde de bunu çekebilirsiniz. Rızkı veren Allah, hepinize hayırlı bereketli ömürler diliyorum… bir zamanlar ben yorumlara bakıyordum gerçekten faydasını görenler neler yazmıslar diye bugün ben yazıyorum. Şükür sebebi????
Arkadaslar rizk ALLAH tan istenir bu duada en guzel isteme şekli ancak olacak kismina kendinizi inandirip ye’s e dusmeyin. Ben 7 aydir aksatmadan okuyorum pek degisiklik olmadi bazen ele muhtac oldugumda oldu ama isteyecek baska kapi yok rizki veren hudadir kula minnet eylemem
Ben 40 gün okumaya niyet edip başladım her akşam namazından sonra okuyodum ama bi gün tamamen aklımdan çıkmış okumayı unuttum ertesi gün onun yerine sabah okudum sorun olurmu?
selamın aleykum allah rızası için birer seferde benim için okuyun rabbim heppinizin duasını kabul etsin inşallah
Ben vakia suresini okuyorum ama gun hesap etmedim her aksam namazindan sonra okumayi aliskanlik haline getirdim sayi onemlimi omrum yettikce okumayi dusunuyorum
40 gun 40 defa derken? Her gun bir tane okuyup kirka mi tamamliyicaz yoksa hergun 40 defa mi okunacak
İnşirah okuyun vakıa okuyun yok unuttum yok şu bu demeyin niyet edin veren Rabbim Allah kimseyi muhtacına muhtaç etmesin ben yastıdan sonra okuyorum yeterki zikredin arkadaşlar mutlaka biri size bir kopru gorevi görecek turkiyeden Afrikaya giden okadar yardım var kim derdi ki bir afrikalı açın karnini bir turk doyuracak rızık boyle bisey nerden kimden geldigini bilmessiniz yer mekan uzak yakın farketmez inanın inancınızı yitirmeyin duanıza tovbe ederek başlayın duanın basında ve sonunda selavat cekin inş herkesin duası kabul olur sabah namazına kalkarsaniz camınizi acın 10 sn olsa evinize Rahmet ve bereket dolsun
41 vakıa suresini günlük okuma yaptığımızda adet dönemine denk geldiğinde kaldığımız yerden mi devam edeceğiz yoksa baştan mı başlamamız gerekiyor
40.gün okuduktan sonra devam edeceğimiz mi okumaya
Her gün 40 defa ve 40 gün boyunca. Daha sonra da her gece yatmadan önce bir kere okumayı alışkanlık haline getirirsek daha da hayırlı olur inşallah
Babam o dönem il dışında çalışıyordu çok zor durumdaydık bir gün bu sureyi gonderdi okuyun dedi kendiside okudu cok şükür 2 ay içinde borçlarımızı kapattık ama borç bitince ne yazık ki okuma da bitti. Ne kadar aciz ve benciliz halbuki. Bunu okurken hem muhtaç olmamak hem de Allah rızası için okumak lazım. Derdim bitti yeter şimdilik demeyelim yarın ne olacağımız belli değil
Bu süre gerçekten çok faziletli tesadüfen okumaya başladım hatta çok büyük bir anım var bu süre ile ilgili bir gün bir abimizle lokantaya gittim cüzdanımda sadece 20 lira param vardı gittiğimiz lokanta tabldotu 3çeşit yemek 8 lira idi abimiz ana yemeklerden 2 çeşit aldığından dolayı ikimiz yemeği 20 tl tutmuştu cebimdeki son parayı lokantaya verdim sonra afedersiniz tuvalet ihtiyacım geldi elimi cebime attığım zaman bir avuç bozuk para olduğunu gördüm ve sonra cüzdanımı kontrol ettiğimde kağıt paranın olduğunu gördüm bu anlattıklarım gerçekten doğru bu bir kere olmadı birkaç daha aynı olayı yaşadım zannetmeyin halüsinasyon gördümü ben bu süreyi okumadan önce fabrikada mavi yaka olarak çalışıyordum süreyi her gece okumaya başlıyınca kendi işyerimin sahibi yani emanetçisi oldum isteyen inanır isteyen inanmaz ama kesinlikle içten temiz bir kalp ile okunması gerek.
Yav iyde kardeşim bir kişide sorsun da desin ki günde 40 kez oku diyorsunuz ey vallah da kardeşim bu da can Allah vermiş bu cani makina degilsin ki ya abdestin kaçarsa 2 ci vakia süresini okurken ozaman ne yapican veya ŞÖYLE sorayım abdestsiz okuya biliyormuyuz
İnternetten hoca okusa biz gözümüzle kitaptan takip etsek okumuş sayılır mıyım? Arapça okumayı bilmiyorum Türkçe okunuşunda da hata yapabilirim çünkü tecvidli okumayı bilmiyorum.
Merhaba her gün 40 defa okunacak fakat süresi belli mi yoksa akşam ve yatsı arasinda mi 40 defa okunması makbuldür
Selamun aleyküm öğlen 10 ikindi 14 akşam 10 yatsı 10 okusak olurmu yoksa bir oturuşta mi 41 defa
Acaba gün içersinde namazların arkasından 10 ar defa okusak 41 e tamamlasak olurmu?
Ben yatsı namazından sonra okuyorum hergün 14 tane diye okumuştum 40 olması şartmı ve40 kez okumak baya zorluyor yanlış mı yapıyorum acaba ?
Ben yatsı namazından sonra okuyorum hergün 14 tane diye okumuştum öyle yapıyorum 40 olması şartmı ve40 kez tek seferde okumak baya zorluyor yanlış mı yapıyorum acaba ?
Kur-an kerimi tam okuyamiyorum acaba arapçanın türkçe okuyuşunu okusam olur mu
Daha faziletli olan aslından okumak. İnşallah en kısa zamanda aslı olan Arapçasından da öğrenirsiniz. İyi günler..
blogumuzla ilgili düşünceleriniz bizi ziyadesiyle memnun etti. İnşallah insanlara daha faydalı bir blog haline geliriz. Buğdayı buğday, hurmayı hurma ve arpayı arpa ile takas edilmesiyle ilgili detaylı bilgi açısından buhari, müslim, ibn mace gibi sahih hadis kitaplarında geçen hadisleri aynen aşağıda yazıyorum.
Açıklama
Bu hadiste, borçlunun borcunu öderken alacaklıya borcun daha faz]a vermesmjn caiz olduğunu göstermektedir. Konu yukarıdaki hadisin şerhinde izah edilmiştir.[96]
12. Sarf Bahsi
3348… Hz. Ömer (r.a)’den Rasûlullah (s.a)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Altını gümüş[97], buğdayı buğday, hurmayı hurma ve arpayı arpa mukabilinde satmak (veya satın almak) faizdir, ama ikisi de peşin olursa müstesna.”[98]
Açıklama
Hadisin yukarıda işaret edilen kaynaklardaki rivayetleri arasında bazı farklar mevcuttur. Kimi rivayetler buradakinden daha uzun, kimileri ise daha kısadır. Meselâ, Müslim’in rivayetinde; Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin metindeki sözünü Mâlik b. Evs’in para bozdurmak istemesi üzerine söylediğini bildirmektedir. Buharı’deki rivayetlerden birinde, altın ve gümüş hiç anılmadan, buğdayın buğday, arpanın arpa ve hurmanın hurma mukabilinde ancak her ikisi de peşin olarak satılabileceği bildirilmektedir. Diğer bir rivayette ise, “altının gümüşle” değil de “altının altın” mukabilinde satışı söz konusu edilmektedir. İbn Mâce’de ise sadece; “Altının gümüş mukabilinde satışı” söz konusu edilmiştir.
Şerhler, “her ikisi de peşin olursa…” diye terceme ettiğimiz kelimelerinin aslı ve manası üzerinde geniş bilgi vermişlerdir. Bunların hülasası, “hâe” kelimesinin aslı “hâke”dir ve “al şunu” manasınadır. “Hâke” kelimesinin sonundaki “kaf” harfi “hemze”ye dönüşmüş ve “h’âe” olmuştur. O halde “hâe ve hâe” kelimelerinin tam karşılığı, satıcı ve alıcının mallarını uzatarak “al bunu, al bunu” demeleridir.
Hz. Peygamber (s.a) bu hadiste; gümüş karşılığında altını, buğday karşılığında buğdayı, arpa karşılığında arpayı ve hurma karşılığında hurmayı veresiye olarak satmanın caiz olmadığını, ama bedeller peşin olursa bunda bir mahzurun bulunmadığını bildirmektedir. Diğer bazı hadislerde, bunlara ilâveten, “tuz karşılığında tuz” ve “gümüş karşılığında gümüş (ya da altın karşılığında altın)” in satışları da aynı hükmün altında anılmaktadır.
Demek oluyor ki, birbirleri ile veresiye satılmaları caiz olmayan mallar hadiste altı çeşit olarak gösterilmiştir.
Bunlar; altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuzdur.
Bu mallara ribevî (kendilerinde faiz sözkonusu olan) mallar denilir. Onun için hadis-i şerife hem konu başlığı olarak seçilen “sarf” hem de “faiz” açılarından bakmamız gerekecektir. Ancak, bundan sonraki iki hadis de aynı konularla ilgili olduğu ve onlarda bazı mütemmim bilgiler bulunduğu için biz sarf ve faizle ilgili temel bilgileri bu hadislerin tercemesinden sonra vermek istiyoruz.[99]
3349… Ubâde b. Sâmit (r.a)’den Rasûlullah (s.a)’m şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Külçe olsun, sikke olsun; altın altınla ve gümüş gümüşle (eşit olarak) satılır. Buğday buğdayla müdyü müdyüne, arpa arpayla müdyü müdyüne, hurma hurmayla müdyü müdyüne ve tuz tuzla müdyü müdyüne satılır. Kim fazla verir veya fazlayı isterse faize dalmış olur. Peşin olmak üzere, gümüş, daha fazla olduğu halde altını gümüş mukabilinde satmakta mahzur yoktur, ama veresiye caiz olmaz. Yine peşin olmak üzere arpa daha fazla olduğu halde buğdayı arpa mukabilinde satmakta mahzur yoktur, ama veresiye caiz olmaz.”
Ebû Dâvûd dedi ki:
Bu hadisi, Saîd b. Ebî Arûbe ve Hişâm ed-Düstüvâî, Katâde vasıtasıyla Müslim b. Yesâr’dan, Katâde’nin isnadı ile rivayet etmişlerdir.[100]
3350… Ebû Kılâbe, Ebu’l-Eş’as es-San’anî’den, o da Ubâde b. es-Sâmit vasıtasıyla Rasûlullah (s.a)’dan bu (önceki) haberi hem biraz fazlasıyla hem de daha kısa olarak rivayet etmiştir.
Ebû Kılâbe (rivayetinde), Hz. Peygamber (s.a)’in şöyle buyurduğunu ilâve etmiştir:
“Bu çeşitler değişik olduğunda, peşin olursa istediğiniz şekilde (eşit veya farklı olarak) satınız.”[101]
Açıklama
Bu rivayet öncekinin biraz değişik şeklidir. Onun için önce yukarıdaki hadiste açıklanması gereken noktalara işaret edeceğiz. Sonra da bu babın hadislerinin ihtiva ettiği fıkhî hükümleri ele alacağız.
“Külçe olsun sikke olsun” diye terceme ettiğimiz kelimeler ve karşılıkları şunlardır:
“Tibr”: Darbedilmemiş, para haline sokulmamış külçedir. Bu, altm da gümüş de olabilir. Tercemedeki, “külçe olsun, sikke olsun” cümlesi, hem altın hem de gümüş için geçerlidir.
“Ayn”: Para (sarı lira veya gümüş para) haline getirilmiş altın ve gümüş paradır.
“Müdy”: Hattâbî’nin belirttiğine göre, Suriye ve Mısır havalisinde kullanılan bir ölçeğin adıdır. 22,5.sa’ kadardır.
Hz. Peygamber (s.a) bu hadiste de, ribevî mallar olarak bilinen altı çeşit malın birbirleriyle ancak eşit olarak satılabileceğini, ama cinsler değişik olursa (altına karşılık gümüş gibi) peşin olmak şartıyla fazla olarak değişmenin de caiz olduğunu bildirmiştir.
Müslim’in bir rivayetinde bu malların birbirleri ile ancak peşin ve eşit miktarda oldukları takdirde satılabileceği beyan edilmektedir. Yine Müslim’in bir rivayetine göre, Ubâde (r.a)’nin bu hadisi haber vermesine sebep Hz. Mu-âviye’nin bir savaşta ganimet olarak aldığı bir gümüş kabın satılmasını emretmiş olmasıdır.
Hadiste altı çeşit mal sözkonusu edilmiştir. Bunlar ikisi para (altın-gümüş) diğerleri de yiyecek cinsindedir. Bu durum, hadisi hem “sarf” hem de faizle alâkalı kılmaktadır. Şimdi biz yukarıda da belirttiğimiz gibi önce “sarf “‘dan ana hatları ile bahsedeceğiz sonra da, faizin cereyan ettiği mallara geçeceğiz.
Sarf: Sözlükte bozmak, değiştirmek demektir. Fıkıh ıstılahında alım satım akdinin çeşitlerinden birisidir. Kitabu’l-Bey’in başında ifade edildiği gibi, “Parayı para mukabilinde satmak” şeklinde tarif edilir. Bugünkü ifade ile para bozdurmak demektir.
Birbirleri mukabilinde satılan paraların aynı cinsten veya değişik cinsten olmaları, akdi sarf akdi olmaktan çıkarmaz. Altını altınla veya altını gümüşle satmak sarftır.
İslâm hukukunda iki çeşit paradan bahsedilir:
a) Allah’ın para olmak üzere yarattığı, insanların değiştirmeleri mümkün olmayan para. Bunlar altın ve gümüştür. Altının darbedilip para haline getirilmiş haline “dinar”, gümüşünkine “dirhem” denilir. Bunlara “nükûd” ismi verilir. Altın ve gümüş paralarda hiçbir yabancı madde yoksa buna “nakdi hâlis”, içerisinde bakır vs. gibi yabancı madde bulunur fakat altın ve gümüş daha fazla olursa; “mağlûbu gış”, karışık olur da yabancı madde daha fazla olursa buna da “galibi gış” denilir.
b) Para olmak üzere yaratılmayan ve insanların verdikleri itibarî değerle para olma vasfını kazananlar. Bunlar içerisinde hiç altın ve gümüş bulunmayan bakır, nikel veya kâğıttan imal edilen paralardır. Bu paralara “züyüf” veya “fülûs” denilir.
Bu paralar piyasada revaçda oldukları müddetçe nükûd hükmündedir-ler, ama kesada uğrarlarsa bir eşya durumuna düşerler.
Eskiden, genelde mübadele aracı olarak kullanılan altm ve gümüş olduğu için, bunların dışındaki maddelerden yapılan şeylerin “nükûd” sayılıp sayılamayacağı âlimler arasında ihtilaflıdır.
İbn Kudânıe, el-Muğnî adındaki eserinde, çoğu yabancı madde olup içerisinde az bir altın veya gümüş bulunan sikkelerin alım satım akdinde kullanılıp kullanılmayacağında farklı görüşler olduğunu söyler,
Hanefî mezhebine göre “fülûs” denilen, altın ve gümüş haricindeki bu maddeler piyasada revaçta olduklarında aynen nükûd hükmündedirler ve alım satımlarda değişim aracı olarak kullanılabilirler. Ancak henüz satın alınan malın bedeli ödenmeden tedavülden kalkarlarsa, yapılan akid Ebû Hanîfe’-ye göre hükümsüz olur. Ebû Yusuf’a göre, alışveriş sahihtir. Müşterinin; bu paranın alım satım akdi olduğu zamanki, Muhammed’e göre ise tedavülden kalktığı zamanki alım gücü karşılığını Ödemesi gerekir.
Sarf denildiği zaman; para olduklarını şeriatın tayin ettiği ve bunda hiç kimsenin ihtilâf etmediği altının altın, gümüşün gümüş ve altının gümüşle değişimi akla gelir. Bunların sikkeli veya külçe olmaları arasında fark yoktur.
Sarfın caiz olması için şu şartların bulunması gerekir:
1- Taraflar bir arada bulunup, icab ve kabulde bulunmalıdırlar.
2- Taraflar, birbirlerinden bedenen ayrılmadan önce bedelleri alıp vermeli (kabzetmeli) dirler. Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlere göre akit yapılır yapılmaz bedellerin teslim tesellümü şart değildir. Taraflar birbirlerinden bedenen ayrılmadıkça kabz caizdir. Mâlikîlere göre, akit yapılır yapılmaz kabz gerçekleştirilmelidir.
3- Alışveriş peşin olmalı ve taraflardan birisi için muhayyerlik şart ko-şulmamalıdır.
4- Bedellerin aynı cinsten olmaları halinde, kaliteleri farklı bile olsa ağırlıkları eşit olmalıdır. Meselâ, 10 gramlık 24 ayar altın karşılığında, 22 ayar altın alınacaksa, ancak 10 gram alınabilir, fazlasına veya eksiğine değiştirilemez.
Bedellerin ayrı olması halinde, mikdarda eşitlik şart değildir; ama aynı mecliste peşin olarak teslim tesellüm gerçekleşmelidir. Hadisin son rivayetinde de bu durum açıkça görülmektedir.
Altın ve gümüşün dışındaki maddelerden yapılan paraların birbirleri ile değişimi sarfın içinde mütalaa edilmemektedir. Dolayısıyla bunlar peşin olarak birbirleri ile değiştirildiğinde aralarında eşitliğin bulunması şart değildir. İmam A’zam’la Ebû Yusuf bu görüştedir. İmam Muhammed’e göre ise, eşitlik şarttır.
Mübadele aracı olmakta, altın ve gümüşün hemen hemen değerini kaybedip, kağıt paraların yaygınlaştığı zamanımız şartlarında yukarıdaki hükmün iyi değerlendirilmesi gerekir, İmam Muhammed’in görüşü günümüz için daha geçerli olsa gerek.
Hadis-i şeriflerde sarfın yanı sıra kendilerinde ribâ (faiz) cereyan eden mallar da sayılmıştır. Şimdi biraz da bu konu üzerinde duralım:
3333 numaralı hadiste faiz yemenin kötülüğü, 3334 numaralı hadiste de faizin kaldırıldığı belirtilmişti. Biz o hadisleri izah ederken, faizin hükmünü ve kötülüğünü anlatmaya çalışmış, fakat faizle ilgili teknik bilgilere girmemiştik. Burada kısaca faizin teknik yönü üzerinde duracağız.
Faizin karşılığı “ribâ”dır. Mezhepler arasında ribânm illetinin nelerden ibaret olduğu ihtilaflı olduğu için, ribânın tarifinde de bazı farklar görülebilir. Ama, İbn Kudâme’nin şu tarifi, tüm tarifleri bünyesinde toplayacak tarzdadır: “Ribâ, belirli bazı şeylerdeki fazlalıktır.”
Hanefî ulemasının ribâ (faiz) tarifleri de şöyledir: “Veznî veya keyîî olan bir malı, aynı cinsten olan daha fazlası ile değişmektir.” Bu tarif, (Ribâl) fazl”ın tarifidir. Bir de “ribe’ nesîe” vardır ki o da şöyle tarif edilir: “Cinsleri aynı veya muhtelif olan keylî (ölçekle alınıp satılan), veznî (tartı ile alınıp satılan), ziraî (uzunluk ölçüleri ile alınıp satılan) ve adedî (tane ile alınıp satılan) olma konusunda aynı olan iki şeyden birisini diğerine karşılık veresiye olarak mübadele etmektir.”
Demek oluyor ki ribâ, “fazl” ve “nesîe” olmak üzere iki çeşittir. Tariflerden anlaşıldığı üzere, ribâ-i fazl; ribâya konu olan malların birbirleri ile peşin olarak fakat birisi fazla olmak üzere değiştirilmesidir. Bir ölçek buğdayı peşin olarak iki ölçek buğday karşılığında satmak gibi.
Ribâ-i nesîe d,,; ribâya konu olan mallan aynı cinsleriyle (buğdayla buğday gibi) veya başka cinsleri ile (buğdayla hurma gibi) veresiye olarak değiştirmekdir. Malların miktarları eşit bile olsa, veresiye satıldıkları için bu faizdir.
Hem ribâ-i fazl hem.de ribâ-i nesîenin haram olduğunda bütün mücte-hid âlimler müttefiktir. Üzerinde durduğumuz hadisler de bu hükme ışık tutmaktadırlar.
İbn Abbas, Üsâme b. Zeyd ve Zeyd b. Erkâm’m, ribânın sadece nesîe-de olduğu görüşünde oldukları rivayet edilmiştir. İbn Abbas’ın bu görüşünden döndüğü de nakledilir. Buharî ve Müslim gibi sahih hadis kitaplarında bu zâtların görüşleri istikametinde hadisler vardır. Meselâ Buharî ve Müslim’deki bir hadiste, Rasülullah’ın, “faiz ancak nesîededîr” buyurduğu rivayet edilir.
Fethu’l-Bârî’de, ribâ-i fazlın haram olduğuna işaret eden hadislerle, haram olmadığına işaret eden hadislerin arasım te’lifde âlimlerin ihtilâf halinde oldukları belirtilir. Bazıları, ribâ-i fazlın’haram olmadığına işaret eden hadislerin mensuh olduklarını söyler. Ancak Askalânî bunu uygun bulmamakta ve, “İhtimalle nesh sabit olmaz” demekte, başka te’Iif usulleri göstermektedir.
Müctehid imamlar ve onların mezheplerine tabi olan âlimler, hem ribâ-i fazl hem de ribâ-i nesîenin haram olduğunda hemfikirdirler. Ancak ribâ illetinin ne olduğunda, yani hangi tür mallarda faizin cereyan ettiğinde ihtilâf etmişlerdir.
Kendilerinde ribânın tahakkuk ettiği nasla sabit olan mallar, bu babda-ki hadislerde konu edilen altı çeşit maldır. Yani altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuzdur. Bu mallarda bazı ortak yönler vardır. Meselâ, altın ve gümüş; para, diğerleri gıda maddesidir. Ayrıca altın ve gümüş veznî, diğerleri keylîdirler. Müctehid imamlar yukarıdaki maddelerdeki benzerlikleri ve bunlardaki ribâ illetini farklı değerlendirmişler ve hangi tür mallarda faizin cereyan ettiğinde ihtilâfa düşmüşlerdir. Bu konuda on kadar görüş zikredilir. Bunların meşhurları:
a) Zahirîlere göre faiz, sadece hadiste anılan bu altı çeşit maddede olur. Başkalarında olmaz.
b) Mâlikîlere göre ribâ illeti; semeniyyet (para olma) ve yiyecek maddelerinin azık olarak saklanabilir olmaları ve bunların beslenme için yeterli bulunmalarıdır. Yiyecek cinsindeki bu illet, ribâ-i fazla aittir. Ribâ-i nesîe için bir malın sadece gıda maddesi olması yeterlidir.
Buna göre Mâlikîlerde; parada ve buğday gibi depolanabilen ve insanın yaşayabilmesi için yeterli olan gıda maddelerinde hem ribâ-i fazl hem de ribâ-i nesîe cereyan eder. Yani bu mallan, birbirleri ile eşit de olsalar veresiye satmak caiz olmadığı gibi, peşin veya veresiye olarak mikdarları farklı biçimde satmak da caiz değildir. Her türlü yiyecek maddesinin beslenme için yeterli olmasa da birbirleriyle veresiye olarak satılmaları da ribâ-i nesîedir.
Mâliki mezhebine göre, para ve gıda maddelerinin dışındaki mallarda faiz sözkonusu değildir.
c) Hanbelîlere göre faizin illeti vezn ve keyldir. Yani tartı ve ölçekle alınıp satılan tüm mallarda (ister gıda maddesi olsun ister başka mallar) faiz caridir. Yumurta ve karpuz gibi sayıyla satılan mallarla ise faiz sözkonusu olmaz.
d) Şâfiîlere göre ribâ illeti, semeniyyet ve gıda maddesi olmaktır. Yani altın ve gümüş ile yiyecek maddelerinin tümünde faiz caridir. Şâfiîlerde ribâ-i nesîe, sadece faize konu olan mallarda cari olur. .
e) Hanefîlere göre faizin illeti, ribâ-i fazlda cins ile kadrdir. Yani malların aynı cinsten ve veznî ya da keylî olmalarıdır. Buna göre ölçü ve tartı ile satılan mallar hangi cinsten olurlarsa olsunlar birbirleri ile değiştirildiğinde “şit olmazlarsa bu ribâ-i fazldır. Mesela, bir ölçek buğdayı iki ölçek buğdaya satmak faiz olduğu gibi; bir ton demiri, bir buçuk ton demir karşılığında satmak da faizdir. Ama bir ölçek buğdayı iki ölçek arpaya mukabil satmak faiz olmaz. Yine bir karpuzu iki karpuza karşılık peşin satmak faiz olmaz. Çünkü karpuz veznî ve keylî değildir.
Ribâ-i nesîe için, yukarıdaki illetlerden sadece birisi kâfidir. Yani ne türden olursa olsun aynı cinsten olan malları birbirleri ile veresiye satmak faizdir. Malların veznî veya keylî olması şart değildir. Meselâ, bir ölçek buğdayı yine bir ölçek buğday karşılığında veresiye satmak faiz olduğu gibi, bir karpuzu bir karpuz karşılığında veresiye olarak satmak da faizdir. Aynı şekilde veznî veya keylî olan malları, cinsleri aynı olmasa bile birbirleri ile veresiye satmak da ribâ-i nesîeye girer. Meselâ, buğdayı veresiye olarak arpa mukabilinde satmak bu kabildendir.
Görüldüğü gibi, faizin illetini tayin konusunda âlimler arasında görülen bu ihtilâf tamamen hadiste sayılan maddelerin özelliklerini değerlendirmedeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
Bu izahlardan sonra, yukarıdaki hadis-i şeriflerin de ışığı altında konuyu toparlarsak şöyle bir sonuca varabiliriz:
Mallar, genelde (mezheplerin farklı görüşlerine göre) ribevî (faize konu) olan ve ribevî olmayan (faize konu olmayan) mallar olmak üzere ikiye ayrılır: .
I- Faize konu olan (ribevî) malların satışı;
1) Birbirleri mukabilinde olur. Buğdayı buğday, altım altın karşılığı satmak gibi. Bu da;
a) Peşin olabilir. Bu durumda her iki bedel de eşit olmalıdır. Aksi halde ribâ-i fazl olur.
b) Veresiye olursa -bedeller ister eşit olsun, ister farklı- ribâ-i nesîe olur. Bir ölçek buğdayı bir veya iki ölçek buğday karşılığında veresiye olarak satmak ribâ-i nesîedir. Dolayısıyla caiz olmaz.
2) Buğdayı arpa veya altını gümüş karşılığında satmakta olduğu gibi, başka cinsler karşılığında olabilir. Bu tür satış;
a) Eğer peşin olursa, ister bedeller eşit olsun, ister farklı caizdir, faiz olmaz. Bir ölçek buğdayı iki ölçek arpa karşılığında satmak gibi.
Ancak İmam Mâlik, arpa ile buğdayı aynı cinsten sayar. Onun için bu iki maddenin birbirleri ile peşin olarak satışında da ona göre eşitlik gözetilmelidir.
b) Veresiye olursa bedeller ister eşit olsun ister farklı olsun ribâ-i nesîe olur. Meselâ, bir ölçek buğdayı bir veya iki ölçek arpa karşılığında veresiye olarak satmak ribâ-i nesîedir.
II- Ribevî olmayan (Hanefî ve Hanbelîlere göre keylî ve veznî olmayan; Şâfiîlere göre, para ve gıda maddesi; Mâlikîlere göre de para ve dayanıklı gıda maddesi olmayan) malların ise;
a) Birbirleri ile peşin olarak satılması halinde, ister eşit olsun ister farklı, hiçbir mahzur söz konusu değildir. Veresiye satılmaları ise Hanefîlere göre ribâ-i nesîedir. Şâfiîlerde ribâ-i nesîe sadece ribevî mallarda; Mâlikîlerde de, gıda maddelerinde cereyan eder.
b) Başka cinslerle satımında, ister peşin olsun is^er veresiye her türlü satış caizdir.
Aslında sarf ve faiz konularının bu kadarcık bir çerçeve içerisinde bütün detayları ile anlatılması mümkün değildir. Biz sadece ana hatlarına temas ettik. Geniş bilgi edinmek isteyenler fıkıh kitaplarına müracaat etmelidirler.[102]